ATARDAMAR YOLUYLA UYGULANAN TÜMÖR TEDAVİLERİ
Girişimsel Onkolojide ablasyon dediğimiz ciltten özel iğnelerle girerek uyguladığımız tümör yakma vb yöntemlerinden farklı olarak anjiografik yöntemlerle çeşitli tümör tedavileri uygulamak mümkündür.
Bu tedavilerde, anjiografi cihazları eşliğinde kasık damarından girerek tümörleri besleyen atardamarlar tespit edilir. Ardından tespit edilen bu atardamarlara incecik borular (kateter) yardımıyla tümörleri yok edecek çeşitli maddeler verilir. Neredeyse her zaman karaciğer kötü huylu tümörlerinde kullanılır.
Burada kritik nokta (belki tedavi başarısını doğrudan etkileyen temel faktör) tümörü besleyen atardamarların doğru tespit edilmesi, çevre normal dokuyu besleyen atardamarların korunmasıdır. Bu önemli konuda yapılan hata ilacın tümöre yeterince verilememesine sebep olurken, çevre dokuları besleyen tümörle ilişkisiz damarlara verilen ilaç nedeniyle de gereksiz doku hasarına yol açar. Oysa karaciğer tümör tedavisinde hastanın normal doku rezervi mümkün olduğunca korunmalıdır. Bu özellikle birden fazla seans uygulanması gerektiği durumlarda daha da çok önem arz eder.
En yaygın uygulanan atardamar yoluyla yapılan tedaviler; intraarteryel kemoterapi, kemoembolizasyon ve radyoembolizasyon’dur. Tümör cinsi, boyutu, hastadaki ek risk faktörleri hangi tedavi seçeneğinin kullanılması gerektiği konusunda karar vermemizi sağlar.
Diğer tüm girişimsel işlemlerde olduğu gibi kesi ve dikiş izi olmaması, lokal anestezi ile ağrısız olarak yapılmaları, hastanede uzun yatış gerektirmemesi, hastanın normal yaşama diğer tedavilere göre daha çabuk dönebilmesi en önemli avantajlarından sayılabilir. Ancak onkoloji hastalarında daha birçok avantaj söz konusudur; örneğin, bir tümöre kol toplardamarından kemoterapi verildiğinde, ilaç vücuda eşit olarak dağılıp daha sonra tümöre gelirken, kemoterapi tümörü besleyen atardamardan verildiğinde, tümöre 10-20 kat daha yoğun olarak nüfuz eder. Benzer şekilde, tümörlü doku atardamarlarına radyoaktif madde yüklendiğinde sadece tümöre yönelik yoğun bir radyoterapi yapılmış olur (Radyoembolizasyon).
SADECE KÖTÜ HUYLU TÜMÖRLER Mİ TEDAVİ EDİLİR? İYİ HUYLU TÜMÖRLERE DE MÜDAHALE ETMEK GEREKİR Mİ?
Kötü huylu tümörler (kanser) tedavisi onkolojik tedavi seçeneklerinin artması, girişimsel onkoloji alanındaki gelişmelerle vb ile sürekli gündemdedir. Oysa iyi huylu tümörlerin görülme oranı kötü huylu tümörlere göre çok daha sıktır. Ciltteki ben (nevüs)’ lerden, çeşitli organlardaki kistlere, tiroidin çok sayıdaki nodülüne kadar insan vücudunda çok çeşitli iyi huylu tümör görülebilir. Bu tümörler normal şartlarda zararsız olup bazen şekil değişikliği, büyüme potansiyeli göstermesi vb nedenlerle olası kanserleşme riski nedeni ile tetkik edilir. Bazen de sorun sadece büyüyerek kişide bası bulguları ile rahatsızlık vermesi ya da kanamaya yol açmasıdır. Bunlar arasında karaciğerin iyi huylu tümörleri (dev hemanjiomu), büyük boyutlu kistler, rahimde myomlar, yumuşak dokuda büyük boyutlu hemanjiomlar en fazla bilinenleridir. Kemiğin iyi huylu tümörü olan osteoid osteomda artık cerrahi tedavi neredeyse hiç uygulanmamktadır. Bahsedilen diğer iyi huylu tümörlerde de girişimsel radyolojik tedavilerle cerrahiye ihtiyaç azalmıştır.
Girişimsel radyolojinin avantajlarını şöyle sıralamak mümkündür; iğne deliğinden yapılmaları, görüntüleme eşliğinde doğru noktaya ulaşabilme, kesi ve dikiş izi olmaması, kozmetik ve estetik görünümün bozulmaması, lokal anestezi ile ağrısız olarak yapılmaları, hastanede yatış gerektirmemesi, hastanın normal yaşama hemen dönebilmesi ve tedavi riskinin çok daha düşük olmasıdır.
Girişimsel radyolojik yolla tedavisi yapılan iyi huylu tümörler;
• Tiroid Nodülleri
• Rahim Miyomları
• Hemanjiomlar
• Prostat Büyümesi
• Kist Tedavileri
• Hidatik Kist
• Osteoid Osteoma